Ne okudum ? Çemberin Dışı – Hilal Bebek

Hilal Bebek’in davet edildiği programlardaki konuşması, kendisini ifade ediş şekli, kelimelerle dans edişi, ifadelerin zenginliği o kadar doyurucu geldi ki kulağıma, kitabı olduğunu duyduğumda bir an önce edinmek istedim. Kısa bir süre de önce Hilal Bebek – Çemberin Dışı kitabını alıp okuma fırsatı yakaladım.

Anladığım kadarıyla şu zamana kadar yazdığı yerlerdeki yazıları toparlayıp bir kitap haline getirmiş. Konuları ele alış biçimi genç bir yazar için çok etkileyici. Okuduğunuz bazı paragrafları içselleştirmek ve yanınıza alıp götürmek istiyorsunuz. Tam da bunun için bir kaç kez okunası bir kitap. Sanki her okuyuşta farklı tat bırakacak.

Aşağıda, altını çizmiş olduğum bir kaç paragraf paylaşacağım sizinle. Bazen tek bir paragrafla, bazense tek bir cümleyle nasıl güzel özetlemiş insanoğlunu.

Cebinize koymak isteyebileceğinizi düşündüğüm bir kaç alıntı bırakıyorum aşağıya. Eğer siz de kendinizden bir şeyler bulursanız alıp okumanızı tavsiye ederim.

Mavi demeyin istiyorum bana mesela. Pembeliğime haksızlık oluyor. Sonra,benim kafamda ölen babamın gözlerinin solgun mavisi, sizdeki yeşeren baharın gök tazesi. Ben ne bileyim sizin dünyanızdaki mavileri. Sizin dünyanızda diriliş, benimkinde ölümdür mavi. Kelimelerimizle tanışalım önce. Siz mesela, sizin sokakta aşka ne diyorsunuz?

Domatesleri çürük veren pazarcıdan sordu hesabını bütün çürük hikâyelerinin. Bütün çürükler bir hışımla geri verdi! Onu kazıklayamazdı kimse! Alacaktı o sağlam domatesleri! “Ben seçeceğim, seçme hakkım var benim!”diye diye sağlamıştı düzeni. Bütün çürümelere olan öfkelerini böylece kusmuştu.

İnsan yarasını, kötüsünü, katısını tüketerek değil üreterek dönüştürür. Linç edenler avcı, dönüştürenler sanatçıdır. Dönüştürenin yanına kâr kalır acıları. Nefret harlı ateşte yakar, şefkat kısık ateşte pişirir bizi.
Korkularımız var. Vebadan uzak durmak istercesine kaçıyoruz bazen konuşmaktan, görülmekten, renk vermekten. Vitrini koruma çabası ve balçığa elini daldırmak istemeyen birinin titizliğiyle sessiz kalıyoruz. Bir aşılanabilsek ‘kötü’ olmaya, bir aşılanabilsek ‘öteki‘ olmaya, bir aşılanabilsek ‘kınanan’ olmaya. Belki o zaman daha iyi, daha âhlaklı olabileceğiz.

Özleyemeyen kişi, varlığı içselleştiremez ki yokluğu çeksin.

Olumsuz olanı koşulsuz şartsız yadsımak ve mutluluğu normallik hâli addetmek, yaşamı yanlış okumakla sonuçlanabilir.

Haksızmışım deyip değişmekten, suçluymuşumdeyip onarmaktan, yanılmışım deyip düzeltmekten korkuyoruz.

Bazen ‘kötü kadın’, bazen ‘hain adam’ olabilmek dileğiyle…

Facebook
Twitter
Telegram
WhatsApp
Email
Print